Hayat bir mücadeledir. Hayatı anlamlı kılan da bu değil mi?
Hayatın her aşamasında bunu yakından görüp buna şahit olmuyor muyuz?
Seçimlerde, ülkeyi yönetmeye talip olanların halk nezdindeki mücadelesi değil mi?
Şimdi konuşulanlar Türkiye seçimlerinin 24 Haziranda yapılacağı.
Erkene alınan ve Türkiye’deki 11 siyasi partinin katılacağı ve başkanlık sistemini getirecek bu seçimde Cumhurbaşkanının yanı sıra 600 milletvekili seçimi de yapılacak.
Muhalefet tarafından baskın seçim olarak nitelendirilen bu seçim iktidar tarafından ilk kez 15 yıllık iktidarları döneminden erkene alınan ilk seçim olma hüviyetini kazanıyor.
Hala hazırda Ak Parti ve MHP’nin ortak adayı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı için aday olarak gösterilirken CHP henüz adayını netlendirmiş değil. İYİ Parti adayı Meral Akşener partisinin ilk kurultayında Cumhurbaşkanlığına aday olacağını ve son açıklamalarıyla bu adaylıktan vazgeçmediğini ve gerekli olan 100 bin imzanın hazır olduğunu beyan etmiştir.
HDP adayı olarak şimdi cezaevinde olan eski Genel Başkan Selahattin Demirtaş kesinleşirken, SP adayı ise Abdullah Gül’ün adaylığı kabul etmemesiyle başka arayışlara yönelmiştir.
Peki, siz herhangi bir spor karşılaşmasında bile rakip olan iki takımdan birinin daha maç başlamadan karşı takımın galip geleceğini, her halükarda galip olacağını savunabilir ve söyleyebilir misiniz? Bunu söyleyen o takımın ya kendisine güveni yoktur, ya baştan yenilgiyi kabullenmiştir ya da karşı tarafın kendisinden çok daha iyi olduğunu ve onu yenecek kapasitede olmadığını açık şekilde ikrar etmiyor mu?
Bunu hakeme, hileye ve sahaya kısacası kendisi haricinde her şeye bahane bulma olarak nitelendirmez misiniz?
Daha seçimlere 50 küsur gün varken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazanacağı, oylarda çalıntı yapılacağını söylemek baştan bu seçimlerde havlu atmak değil midir?
Bunları diyenler herhalde Türkiye’de 1946 yılında yapılan seçimlerde açık oy gizli tasnif olayından ya bihaberler veya onu unutturmak için bunu ileri sürmektedirler.
Ne olmuştu 1946 yılında?
CHP ve DP (Demokrat Parti) seçimlere katılmış ve seçimlerde açık oylar kullanılarak sayımlar gizlilik esasına göre sayılarak iktidara gelen DP’nin önü kesilmiştir ve iktidara gelmesi engellenmiştir.
Sonradan 1950 yılındaki seçimlerde halk tüm bu vesayetçilere “DUR” demiş ve tokadını indirerek DP’yi tek başına ve ezici bir çoğunlukla iktidara getirmiştir.
Yapılacak seçimlerde her partinin delegesi olacak. Tüm oylar bu delegeler önünde ve gizli olarak sandığa atılacak. Seçimler bittikten sonra yine bu delegelerin gözetiminde ve sandık başkanının başkanlığında tek tek sayılarak tespit edilecek ve her partinin aldığı oylar karşısına yazılarak tutanak altına alınıp oylar torbalara bırakılıp ağzı mühürlenecek ve il veya ilçedeki sandık kurullarına götürülecek.
Buraya kadar herhangi bir çalıntı veya oy kazanma veya kaybetme yaşanıyor mu geçersiz oylar haricinde?
Oylar İl Seçim Başkanlıklarında kayboluyor ve çalınıyor diyorsanız bunu ispatlayacak çok kuvvetli kanıtlarınızın olması gerekmez mi?
Söylemekle onu ispat etmek arasında ciddi bir fark olduğu herkesin malumu!
Sistemde çok önemli değişiklere yol açacak bu seçimlere halkımız sağduyu ile yaklaşıp kendisine en yakın bulduğu veya gönlünden geçen aday ve partilere oy verecektir.
Halkın ferasetine güvenelim.
Baştan bu seçimi şaibeli kılacak söz ve davranışlardan kaçınmak her siyasetçinin görevi olmalıdır.
25 Haziranda takke düşüp kel görünecektir.
Siyasetçiler bahanelere sığınmamalı gerçekleri halka anlatmaktan geri durmamalılar.
Son söz onların değil mi?