Pek tuhaf bir soru gibi geldi yukarıdaki yazı başlığım. Hakkâri halkı olarak Hakkâri’mizi seviyor muyuz?
Bu nasıl bir sevgi! Dağlarını, yaylalarını, akarsu ve derelerini kısacası doğal yönünü mü?
Geri kalmışlığı, sıkıntı ve dertlerini mi?
Kısacası nelerini seviyoruz bu şehrin.
Hani sinema sanatçımız Yılmaz Erdoğan Vizontele filminde anlatıyordu. “Bir yeri seversen orası dünyanın en güzel yeridir. Bir yeri sevmezsen orası dünyanın en güzel yeri değildir” diye.
Bizde Hakkârililer olarak Hakkâri’mizi çok seviyoruz diyoruz. Bu sevgimizi gösterecek bir alet henüz gelişmedi ama dilin kemiği yok ya öylesine söylüyor ve Hakkâri’yi sevdiğimizi sıralıyoruz.
Seven sevdiği yerin güzel yerlerini, güzel yanlarını gördüğünde mest olur ve buralı olmaktan gurur duyar.
Keza seven sevdiği yerin daha bir güzelleşmesi, kalkınması, sıkıntılarının giderilmesi için katkıda bulunur, çaba sarf eder. Kısacası elini taşın altına kor deyim yerindeyse.
Biz ne yapıyoruz?
Hakkâri’yi seviyoruz diyoruz ve gelen yazın gelip bir ay veya daha fazla kalıp ve eğlenip giderken bazılarının da sevmesi uzakta ve memleketlerine hiç uğramadan sevdiklerini dilleriyle ikrar etmekten öteye geçmiyor.
Bir Berçelan Yaylası, Cilo ve Sat Dağları, Zap Vadisi görülüp te sevilmeyecek yerler değil.
Yazın o renk cümbüşü misali çiçekler, çiçekler, çiçekler. Alı, moru, sarısı, beyazı, pembesi! Renk, renk, çeşit çeşit.
Yılın dört mevsimin görüldüğü yerler. Cilo ve sat dağları.
Kıvrım kıvrım akan haşinZap suyu ve bir o kadar coşkulu yemyeşil Zap Vadisi.
Bunlar mevsiminde ve zamanında görülmesi ve görülüp te beğenilmemesi zor olan yerlerdir. Bunları hatırlayıp Hakkâri’mizi seviyoruz diyorsak o sevgi kuru, zahmetsiz ve kolay sevgidir.
Sobacı bir tanıdığım vardı. Anlatıyordu. Hocam filan görevliye defalarca iş yaptığım halde her seferinde “Teşekkür ederim” deyip gidiyor ve para vermiyordu. En son işinde yine teşekkür edip gidecekti ki “Beyefendi teşekkürü eve götürdüm çocuklar yemiyor. Onlara ekmek ve aş lazım. Bir zahmet şunların bir parasını ver de öyle git” dedikten sonra para ödedi.
Hakkâri’yi sevdiğini söyleyen zenginlerimiz, işadamlarımız, sanatçılarımız ve sanayicilerimiz.
Bu şehir kuru sevgiyle bu güne kadar bir karış ilerlemedi. Hizmet görmedi. Size zahmet bu sevginizi kuru sevgiden gerçek sevgiye yani ellerinizi ceplerinize atarak, bu şehre bir yatırım yaparak gösteriniz. O zaman sizin bu şehri gerçekten sevip sevmediğinizi anlayacak ve buradaki fakir halk ta bu yatırımlarınızla aş bulacak, ekmek bulacaktır. Yani iş sahibi olacaktır.
Var mısınız bir çimento fabrikasını kurmaya!
Var mısınız bir su şişeleme fabrikasını kurmaya!
Var mısınız bir süt işleme tesisi kurmaya!
Var mısınız bir sulama ve hidroelektrik santrali kurmaya!
Var mısınız Berçelanveya Cilolarda bir otel yapmaya!
Var mısınız bir doğumevi yaptırmaya!
Var mısınız Üniversiteden bir fakülte açmaya!
Var mısınız madenler işletip ekonomiye kazandırmaya!
Daha sıralıyayım mı?
Aklıma gelmeyen ama sizin batıda gördüğünüz birçok işletmeyi buraya kurup Hakkâri’ye kazandırmaya.
Var mısınız?
O zaman sizin Hakkâri’yi gerçekten sevdiğinizi anlayacak ve bu İlin ilçe düzeyine inmemesi için yaptığınız ve yapacağınız çalışmaların samimi olduğuna inanacağız.