Başlığı biraz tuhaf bulduğunuzun farkındayım. Okur insan değil miyiz ki insanlığa dönelim diye bir başlık atmışsın diye sorar. Sormakta ta hakkı var sanırım. Ancak konuyu açtığımda insanlıktan ne kadar uzaklaştığımızı ve birbirimize ne kadar yabancı olduklarımıza görecek, bundan kendinize de pay çıkartacak ve bana hak vereceğinizden eminim.
Eskilerin medeniyet ve şimdikilerin uygarlık adı verdikleri bu düzeye erişen ülkelerdeki insanın yaşamı kolaylaşırken kısacası her buluş, her icat ve her bir keşif insanları birbirine yakınlaştıracakları yerde uzaklaştırmakta, kalabalıklar içerisinde yalnızları oynatmaktadır yeryüzündeki insanoğluna.
Uygarlıkta ne kadar ileri gitmiş olsalar da bu uygar ülkelerde insanlar kendilerine bir o kadar yabancı, bir o kadar yalnız ve bir o kadar mesafelidirler.
Her buluş insanın rahatı ve hayatını kolaylaştırmak için düşünülmekte. Ama gelin görün ki bunlara alışan ve bunları kullanan insanoğlu medeniyet ve uygarlığın kendisiyle zıt bir şekilde menfaat girdabına girmekte ve insani değerlerini ne yazık ki yitirmektedir.
Sanırım çoğu okur geçen hafta TV’lerde yayınlanan bir haberi dinlemiş ve izlemiştir. Dünyanın kalkınmış ülkelerinin başında gelen ve teknoloji devlerinden Japonya’da alınan bir karar gereği tüm ülkede insani değerlerin hatırlatılması, kişilerin birbirleriyle sosyal ilişkilerini sağlaması ve birbirleriyle hasbıhal etmeleri için iki günlüğüne tüm ülke genelinde iletişim araçlarının susturulması kararlaştırıldı. Ve tüm iletişim araçları kesildi.
Japon halkı bu iki günlük süre zarfında nasıl bir çalışma sergiledi, neler yaptı ondan pek bir haberimiz yok ama gel gelelim bizim ülkemizde yani Türkiye’de bu durum ne?
Bugün nereye giderseniz gidin ister yolda, ister ulaşım araçlarında, ister iş yerlerinde, ister evlerde ve ister kamuya açık alanlarda herkesin elinde akıllı bir telefon ve o tuş senin bu tuş benim ve Wabşapmış, Tivitırmış, fecboukmuş buralarda gezinmekte ve yanı başında kişiden bi haber sanal ortamda yaşamaya çalışmaktadır.
İnsani değerler olan iki konuşma, iki hasbıhal etme, iki hatır sorma, iki derdini dinleme, iki düşünce alma, iki nasihat dinleme ve iki okuma yok olmuş ve varsa akıllı telefon ve yoksa akıllı telefon deyip hayatımızı yaşadığımızı sanmakta ve sanal ortamlarda hayat tüketmekteyiz.
Üzülmek yok, ağlamak yok, bu dertlere çözüm bulma ve gönül alma yok, bir kahve ve bir çay partisi etrafında bir konuşma ortamı yok, bir kahkaha bir şen ortam yok, bir soruna çözüm hiç yok.
Bir komşuyu ziyaret, bir acı kahvesini içmek, hastasını ziyaret etmek, davetine icabet etmek, mutlu gününe katılmak varsa bir sıkıntısına ortak olmak ve çözüm bulmaya çalışmak hiç mi hiç yok.
Kısacası insanı insan yapan değerlerin kıyısından geçmeyen insanoğlu kafası önünde gözleri akıllı dediği ama kendisini akılsız koduğu telefonu elden bırakmadan onun kulu ve kölesi olmuş durumda robot misali yalnızlığa oynamakta ve medeniyetin nimetlerinden yararlandığını ummaktadır.
Sorsan kendisine kimdir komşun. Bilmez. Nerelidir bilmez. Necidir bilmez. Ne yapıyor bilmez ve nasıl bir diyalog içerisindesin sorsan bön bön yüzüne bakarak uzaydan gelmiş gibi seni hayretle karşılar.
Ondan sonra varlıklar içerisinde yalnızları oynar, mutsuzluğun zirvelerinde dolaşır ve kendini sanal âleme kaptırdığı gibi mutluluğu ya içkide, ya uyuşturucuda, ya sanal oyunlarda veya intiharı düşünerekten bu dünyanın çekilmediğini ve çok mutsuz olduğunu söyler.
Çoğunun yaşmak için her bir şeyi vardır. Evi, barkı, işi, aşı, çocuğu, arabası v.s. v.s.
Ama insani değerleri bıraktığı, ondan uzak kaldığı için kendini bir boşlukta görür ama asıl mutsuzluğun bundan kaynakladığına aklı ermez.
Ne dersiniz.
Fazla mı abarttım..!